Matias De Federico Fenerbahçe...

En büyük hayalim Ronaldo ile aynı takımda oynamaktı bunu gerçekleştireceğim için çok mutluyum.André Santos ve Cristian'ın yerini doldurmak gerçekten zor ama bu adam varya bu adam...Corinthians için hayırlı olsun. Yeni Messi'nin seneye takımı Fenerbahçe buda benden size Spoiler olsun.

Lance


"Fransa Turu"nu kazanmakla kanser olmak arasında bir seçim yapmam gerekseydi, kanseri seçerdim.”
Bu sözler Fransa bisiklet Turu"nu 7 kez kazanmış Lance Armstrong"a ait.
Büyük zorluklar yaşayan kararlı bir adamın, her güne mükemmele ulaşmak için yeni fırsat gözüyle bakan Armstrong, testis kanseri teşhisinden sonra akciğerlerine ve beynine de yayılan kanserle verdiği amansız savaşı ve hastalığının 1999 Fransa Turu"nu ve ardından gelen her Tur"u kazanmasını tetiklemesinin şaşırtıcı öyküsünü gelin birlikte kendi yazdığı Otobiyografisi"nden dinleyelim.

Gözünde canlandır: iki yüz bisikletçi saatte 72 km süratle dar bir yoldan inmeye çalışıyorlar, her biri çarparak, itip kakarak, zıplayarak, birbirlerinin önünü keserek ve hatta frene bile basmayarak öne geçmeye uğraşıyor. Bazıları eğer sen izin verirsen, tekerlek izlerini sırtında bırakacak. Bu Fransa Turu"nun gerçek hayatla bağdaştığı yönlerden biridir.
Fransa Turu doğal bir olay değildi. Tam üç hafta boyunca inanılmaz değişken koşullarda günde 160 kilometreden fazla yol yapıyorduk. Bırakın bir insan bedenini, bu kadar fiziksel strese bazı arabalar bile dayanamazdı. Destek almalıydık, vitamin serumlarına, minerallere ve fosfata ihtiyacımız vardı. Kaybettiklerimizi yerine koymak, bu kadar büyük bir tüketimi yiyecek ve içecekle karşılamak mümkün değildi.

Onca serum ve enjeksiyon sağlık için gerekliydi. Dahası, yolların ve selelerin sebep olduğu ağrılara, burkulmalara, tendon çekilmelerine ve değişik sıkıntılara hiç değinmezsek, her bisikletçi düşmelerin sebebiyet verdiği kesiklerle, çiziklerle ve zedelenmelerle baş etmek durumundaydı.
Bedenlerimizden insanlıkdışı bir şey talep ediyorduk ve tıbbi yardım almadan bunu gerçekleştirmemiz mümkün değildi.
Bu işte bir çifte standart vardı: Bir futbol oyuncusuna kramp girdiğinde, soyunma odasına gidip de bir iğne olup geri geldiğinde herkes ona kahraman der. Ancak biz bisikletçi olduğumuz için, ufak bir şişeyle iğne gördüklerinde hemen dopingden şüphelenirler.
Fransız bisikletçilerin doping testi pozitif çıkarken benimkilerin negatif olmasına kızıyorlardı, Fransız seyirci dağ tırmanışlarında acı çeken suratlar ve sürücülerin zorlanmalarını seyretmeyi seviyorlardı. Örneğin 1910 senesindeki Tur"da dağılan bisikletine kaynak yapmak zorunda kalan yarışçının hikâyesi gibi, bazı hikâyeleri tekrar tekrar anlatıyorlardı.

Lance Armstrong Foundation

Daha önce de defalarca söyledim, Fransa Turu"nu kazanmakla kanser olmak arasında bir seçim yapmam gerekseydi, kanseri seçerdim. Bu deneyimden dolayı şanslı olduğumu düşünüyorum, çünkü bunun sayesinde “kurtulanın mecburiyeti” olarak tamamlamam gereken önemli bir görevim var. İşte bu yüzden Lance Armstrong Vakfı"nı kurdum (LAF – Lance Armstrong Foundation). LAF benimle aynı kaderi paylaşan kanserden kurtulmuş dokuz milyon hastaya yardım amacıyla kurulmuştur.
LAF kanser hastalarının ve yakınlarının mümkün olan yaşamın en kalitelisini yaşamalarına yardımcı olur.
Benim durumumda, kanserin önüme çıkardığı engelleri aşmama dört şey yardım etti: bilgi, destek, motivasyon ve umut. Bu dört armağanı bütün kanser hastalarına yaymak istiyorum.
Sizi bu önemli misyonumuza katılmayı davet ediyoruz – kanserle yaşayanların hayat kalitelerini yükseltmeye çağırıyoruz. Yardım edebileceğiniz birçok yol var.
Son Söz
“Emin misin?” diye sordum doktora.
“Eminim.”
“Ne kadar eminsin?”
“Çok eminim.”
“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
“O kadar eminim ki, yarın sabah 7"de seni ameliyata hazırlıyorum.”
Işıklı bir masada göğüs röntgenim duruyordu. Siyah temiz demekti, beyazsa kanser. Benim göğsüm tıpkı bir kar fırtınasını andırıyordu.
O zamanlar anlamadığım, belki de anlayamadığım, hayatın kendisiydi. Bir kez yaşayacağınızı kavradığınızda bunu nasıl yapacağınıza dair karar vermeniz gerekir ve oldukça karmaşık bir durumdur. Kendi kendinize, şimdi yaşayacağımı bildiğime göre ne yapacağım? Hayatımın en yüksek ve en doğru amacı ne, diye sormaya başlarsınız. Bunlar doğrusal şeyler değildir, bunlar gizemli bir hesaplaşmadır. Benim için hayatımın en doğru amacı dünyanın en zorlu spor olayı olan Fransa Turu"nda yarışmaktı.
Her Tur kazanışımda hayatta olduğumu ve başkalarının da kurtulabileceğini bir kez daha ispatladım. Kanseri bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha yendim. Turu yedi kez kazandım, sekizincisiyle bir daha kırılmayacak bir rekoru kırmak hoşuma gider. İşte bu hayatta olduğumu ispatlamaktır!
“Sanırım yaşayacağım. En azından bir elli yıl veya daha fazlası.”

Kaynaklar
http://www.laf.org
Every Second Counts

İçimizdeki İspanyollar



Sizi bilmem ama ben Futbol izlediğimi zannettiğim

Şu ana kadar böyle bir takım izlemedim.

İlk defa Milli takımımız yenilirken futbol adına zevk aldım.

Doğan Yorulmaz 2009

Spor konusunda üstadımız olan Bülent abininde dediği gibi, ne yorum yaparsak yapalım, televizyondan izlediğimiz maçlar hakkında haddimizi bilmemiz lazım. Ali Samiyen stadının koltuğu ile evdeki koltuk çok farklı. Emre ve Aurelio'nun başarılı alan savunmasını gösterecek olan ekranın büyüklüğü değil, Ali Samiyen"deki bir koltuktur

Mesela ikinci golde Liverpoollu Rieranın koşusunu göremedim açıkçası.



Final Maçı Gibiydi

Önceki maça oranla İspanyada kale ve savunma dörtlüsünde bir değişiklik yoktu. Defansta Puyolun yokluğunda yine bir Barselonalı olan Pique vardı. Uzun boyuna rağmen, arkaya atılan toplarda etkisizdi, bu toplardan çok az denediğimiz halde iki tane yüzde yüz pozisyon bulduk bunlardan biride gol oldu zaten. Ardanın ortasın da Tuncay topu Semihe iyi kazandırdı Semihe ise sadece dokunmak kaldı, çıktığı ana kadar harika top oynadı Şentürk Top dağıtırken rakip stoperleri de çekti. Hakemin ofsayt bayrağını kaldırmaması büyük şanstı Milli Takımımız adına.

Orta sahada ise Xabi Alonso ve Senna göbekte, kanatlarda David Silva ve Riera. Forvette ise her zamanki gibi Torres ile başladı. Torres dün gece çok etkisizdi. Rıdvan Dilmenin de dediği gibi bizden stoperdi Torres, Serveti aratmadı.

İlk maçta sakatlığı yüzünden sahada gezinen David Villa'yı yedeğe çekip Torres'in arkasına ise Xavi'yi koymuş del Bosque. Orta sahanın savunmaya dayalı yönünü Xavi den alıp, Senna ile Xabi Alonsoya emanet etmişti ve buda defansif yönden bizden daha kuvvetli olmalarını sağladı. Fakat bu hücum yönünü sektiğe uğrattı fazla pozisyon üretemediler. Buna rağmen buldukları şansları iyi değerlendirdi İspanya.

Öte yandan karşılaşma bir Final maçı havasındaydı lakin son on dakikası Milli takımımız adına neredeyse hazırlık maçı havasındaydı. Küçükken mahalle maçlarında çift kale maç yapanlar bilir, oynayan herkes forvettir. Türkiye toplu olarak maziye bir yolculuk yapmıştı.

Bu yolculuk esnasında Gökhan Gönül ile Terimin dayıoğlu Sabri geri dönemeyince, defansta sadece Hakan Balta ve Emre, ikiye bir kaldı ve yine bizden olan Guiza ile beraber…

O an Hakan Baltanın aklından neler geçebileceğini düşündüm. Guiza bu, nasıl olsa formsuz ikiye bir kalsa ne olacak, benzeri düşünceler geçmiş olabilirmi sizce?

Geçmese de bişey değişmezdi, orta sahadan müthiş bir koşu yapan Riera Ramos'un kamikazelerini aratmadı, takımının ikinci golünü çoktan ağlarımıza göndermişti. Skor 1-2. Ve maç böyle sona erdi.

Fatih Terim

Yeniköy kasabı del Bosque"nin ise keyfi yerinde iki maçta Milli takımımızı haritadan sildiler 6 puan alarak.

Dünya kupası biletini VİP den ayırttı bile Bosque.

Terim için ise çanlar çalıyor. Maç sonunda böyle takımlara karşı pozisyon üretmek zordur en çok pozisyonu biz ürettik demiş. Sonuna da eklemiş bu pozisyonları atamazsan kaybedersin. Klasik bir açıklama.

Ya aslında hoca çok şey söylemiş, Ya ben çok televizyon seyrediyorum.

Daha bıyıkları terlememiş Batuhan ile Nuri"yi kurtarıcı diye oyuna alıyorsa, Terime sormazlarmı; Bu ligde Mehmet Yıldızlar var Mehmet Topuzlar, Egemenlerde var ve onları harcayan teknik heyetlerde var.

Bu liste ve örnekler çoğaldıkça Terimin basın toplantısının ne kadar afakî kaldığı ortaya çıkar

Bu maçtan ne ders aldık? 30 maçlık yenilmezlik ünvanını 31"e çıkardı İspanya. Galibiyet serisini ise 11"e.

Türkiye ise 5 maçlık gol orucunu Semih Şentürk ile bozdu.

Kalan maçlar Türkiye adına Varmısın Yokmusun? Maçları artık.

Yahu ben kendimi bildim bileli bu güzel güneşli aylarda Türkiye Futbol Milli takımı için hep varmısın yokmusun maçları olur.

Son olarak bakalım Fatih Terim kendini feda edecek mi? Amansız, Kendini Feda Eder.



Ünlü bir spor firmasının Milli Takım için çektiği son reklam filmi. Seslendiren Fatih Terim.

Amansız Demek - İnatçı Demek, Sürekli Demek.
Amansız Demek – Gururuna Sarılmak Demek.
Amansız, Rakibine Diz Çökmez.
Amansız, Zamana Yenilmez.
Amansız, Acıyı Yener.
Amansız, Kendini Feda Eder.
Amansız Asla Pes Etmez.
Amansız Kanının Son Damlasına Kadar Savaşır.
Amansız Ol.

Neyse hayırlısı diyelim önümüze bakalım.

Aşigo Manifesto


Büyük kelimeler, büyük dekorlar gibidir.
Arkalarında neler saklı olduğunu bilemezsiniz.

Ahmet ALTAN

Uşakspor yarım asırı aşkın zaman halkın takımı olamadı. Bundan sonra olabilirmi sizce. ?

Halkın takımı olmanın bir bedeli var ve bu bedeli öderken esas olan şeyin "Hoşgörü göstermek" olduğunu unutan zihniyet görev başında bulunduğu müddetçe, "Halkın Takımı" sıfatının sandığımız kadar kolay gelmeyeceğini ve uzun ömürlü olmayacağını görmek için kılavuza ya da dürbüne gerek yok.

Peki ne oldu bu takım neden bir belediye başkanı döneminde üç kez üst üste lig düştü hiç muhasebesini yaptınız mı?

“iktidar tutkusu” ve milyonlarca doların sağladığı rehavet unsuru zenginliği kaynağı koruma arzusu yüzünden mi?

Saha içindeki ve dışarıdaki her şeyi bir kenara koyalım. Uşakspor son yıllarda bir bayrak adam yaratamadıysa kabahat kimin, kimlerin?

Toplum değerlerinin erozyona uğraması, maneviyat denen şeyin modası geçmiş kışlıklara, dolapların arkasında naftalinle birlikte yarenlik etmesi gibi şeyler, hep yuvarlak tespitler. Sivassporun yarattığı efsaneye bir kilometre bile yaklaşamamak neden?

Ali Erdoğan dan sonra ne değişecek? Ümit ediyorum çok şeyler değişecek.

Biz sevdiğimiz takımın maçını heyecandan yerimizde duramadan seyrederken, arkada birileri bambaşka işler için kullanıyor o kulüpleri.

Karşılıksız Sevgi Aşigo

Tribün bağırır karşılıksız sevgidir o cebine para girmez aksine çıkar fakat diğerleri sadece bir amaç peşindedirler, ceplerini her zamankinden daha çok para ile doldurmak.

Size trajikomik bir örnek vererek devam edelim yazıya. Aşigoların Deplasman yolundaki ağaç saymaları hepimiz için önemliydi. Bu bir tribün jargonu hayatta tek mutlu oldukları an dış saha maçı, dayak yemek çantada keklik bile olsa Karadeniz maçları çoğu on bin ağaçtan fazlaydı. Gelecek haftanın planlarını yaparken atlardı biri "beyler bu hafta sekiz bin ağaçlık yere gidiyoruz", herkes anlardı. Takım isminin ne önemi vardı.

Zaman geçti. Ağaçlar mevsimine göre kurudu, mevsimine göre yeşerdi. Aşigo ekip 30'una merdiven dayadı, çoğu 30'unu geçti. Eskisine göre heyecanımız kalmadı belki ama birbirimize de söyleyemedik bu durumu. Mecburen gittik geldik belki de deplasmanlara. Takım zaten sürekli hayal kırıklığı. Aşigo olmak kolay mı? Otuzuna geldin hala çocuksun büyümedin gitti damgası yemedin mi. O tribünde senin lafın geçmez.

Bu destansı anlatımdan gerçeklere dönelim.

Ne kurtarır bu takımı ben spor Hukukçusu değilim klüp başkanı hiç değilim ama fikir sahibi bir bireyim ve bana kalsa bu takımı toptan. Aşigolara emanet ederim. Belediyecilerle olmaz bu iş.

Teklifimin Dünyada çok sıra dışı bir örneği var. AEK.

Dimitri Hatzihristos yunan futbolunda bir fenomen Aşigolara bir örnek.

Hayat hikâyesi çok ilginç. Kendi halinde takımının peşinde o deplasman senin bu deplasman benim diyerek dolanan bir taraftar iken iki arkadaşıyla bir araya gelip Gate 21`i nasıl yeniden canlandırırız diyorlar. Original Gate21 oluyor Original 21 ve öyle kaliyor isimleri. 1982 yılında 2 kişiyle başlayan serüven bugün Avrupa`nın hemen hemen her şehrinde bir Original 21 kulübüne dünüşmüş. Londra`da, Paris`te hatta Melbourne`de bile Original 21 lokali bulmak mümkün.

Bu kulüplerin özelliği başkanlarının ya da liderlerinin olmayışı. Her hangi bir sebeple sorulduğunda bizim ne üyemiz ne de liderimiz var deniyor. Kağıt üzerinde hiçbir resmiyetleri yok. Böyle enteresan bir yapıyı kurmak hatta 25 yıldan fazla yaşatmak da her liderin harcı olmasa gerek. Zira 25 yıl boyunca başkanların bir şekilde kurban etmek istediği ama bir türlü yok edemediği, ultras sistemin bile çok ilerisinde bir yapılanma söz konusu.

Bu sene Dimitris Hatzihristos ve original, tribün kariyerlerine bir yenisini eklediler. Taraftar devrimiyle amatör şubelerin yönetimini de ellerine aldılar. Öyle amatör şubeler düşünün ki, futboldan alması gereken ödenek kesilmiş, krizler neticesinden başkanlar çekip gitmiş, basketbol küme düşmekten zor kurtulmuş voleybol takımları ikinci lige demir atmış, sponsorlar çekilmiş... Bütün bu çekip gitmelerden, futbol şubesinin entrikalarından sıkılan tribünün kaka çocukları olaya el atıyor ve liderlerini başa getiriyorlar. Dimitris Hatzihristos ve ekibinin seçimlerden sonra yaptıkları ilk iş sponsorlar bulmak, her amatör şubeye bir başkan yerleştirmek ve düşük bütçelerle takımları yenilemek oluyor. Artık voleybol takımları liglerinde lider durumda. Basketbol takımları toparlanma sürecinde. Hentbol da 1. lige yükselecek gibi duruyor. Vip koltuklarında ise daha geçen sezon sprey boyayla pankart yapan adamlar var şimdilik. Hal böyle olunca taraftar daha keyifli, tribünler daha coşkulu.

Dimitris ise hala romantik taraftar, Vip`nin yolunu bile bilmiyor. Hala tribünün ortasında komutlar veriyor. Tek derdi AEK...

Öneri: by Mafalda

AŞİGO MANİFESTO

Bana çıldırmış diyebilirsiniz. O zaman düşünün taşının Uşaklının halinden, Uşaklı anlamazda kim anlar? Hiç olmazsa bu tribün bu başkandan daha çok kafa patlattı bu takım için. Aşigolar hemen şu dakika bir manifesto yayınlasalar kimin gıkı çıkar.

Öyle ya biz medeni bir toplumuz. Demokrasiyi biz icat ettik bu öneri anarşiden öteye gitmez dersiniz siz cebi bol insanlar. Ben Aşigolar adına yayınlıyorum buna uymayan Uşakspor taraftarı değildir.

Manifesto Metni

Birincisi birçok tribün grubunda görülen "birlik" mesajı.

İkincisi hiç kimsenin kendi yararı için değil takımın, topluluğun yararı için çalışması ve böylece altın bir geleceğe doğru yol alınması.

Üçüncüsü her türlü yayında ve diyaloglarda stadyum için "1 Eylül değil" değil "1 Eylül cehennemi" kelimesinin kullanılması ve bunun lafta kalmayıp maç boyu sergilenecek kaşkol, bayrak ve flamalarla desteklenmesi. Bunun bir uzantısı da aynı şekilde deplasmanda da futbolcuların evinden çok uzakta hissetmemesini sağlamak.

Dördüncüsü bir "taraftar korosu" olarak değil bir "tribün grubu" olarak anılmak. Yani maç boyu sadece şarkılar söyleyip tezahüratlar yapmak değil, maç öncesi ve sonrası da konulan tavır ile bir birlik olduğunun gösterilmesi, giyilen kıyafetler, otobüs organizasyonları gibi bir dizi öğe dahil buna.

Beşincisi "para". Evet tribün gruplarının da bir çok organizasyon içi maddi kaynağa ihtiyaç var. Kaç bin üyemiz var bilmiyorum ama kişi başına üyelerinden 1 euro alınıp Kulübün banka hesabına yatırılacak. Yani "para" dediysek Abramovich parası değil. Daha makul bir rakam.

Benden bu kadar daha iyi bir önerisi olan aşağıdaki yorum kutucuğuna bir zahmet tıklasın.

Uşakspor Gerçeği

“Ne Dünyada ne de Türkiye"de hiçbir takım başarısız olup küme düşmekle amatör olmaz; ya da karşılaşmaları kazanarak profesyonelliğe terfi etmez.” Prof.Dr İrfan Erdoğan

Türkiye haritasını açtığınızda bu ülkede İstanbul dışında, şampiyonluk yaşamış tek Anadolu takımının 400.000 nüfuslu Trabzonspor olduğunu göreceksiniz. Artık bu durumun bir tabu olmaktan çıkarılışını kutluyoruz, yine bir Anadolu takımı olan son iki süper lig sezonun puan şampiyonu Sivasspor tarafından, ne var ki Sivassporun bu başarısının yanında bazı Anadolu takımları için aynı şeyi söylemek neredeyse imkânsız.

Uşakspor

Uşaksporun Türkiye 2.Liginde ilk yabancı oyuncu oynatan kulüp olduğunu ayrıca Türkiye liglerinde 7 hafta önceden şampiyonluğu garantileyerek statünün değişmesini sağlayan bir kulüp olduğunu ve Trabzonspor ile aynı tarihte kurulduğunu biliyor muydunuz?
Son dönemlerde büyük maddi sıkıntılar çekmektedir. Lige 14-21 yaş arası futbolcularla devam etmektedirler. Bu sene şu ana kadar tam 80 golü 18 maçta yiyerek Türkiye'de rekor kırmıştır. Ayrıca Orhangazi spor"a 10-0,Pursaklarspor ve Nilüfer spor"a 8-0,yine Nilüfer spor"a 6-0 ve Keçiören gücü"ne iki kez 5-0 yenilerek berbat gidişatını sürdürmüştür. Bu gollerin tamamını da genç kaleci Hakverdi Ermiş yemiştir. 20 Şubat 2009 tarihinde federasyona başvurulmuş ve amatör kümeye düşmüştür. Bu tarihin en büyük çöküş hikâyelerinden biridir.
Siyasi Çekişmeler Ekseninde Uşakspor

Günümüzde, birçok büyük firma, medya kuruluşları, reklamcılar, Sponsorlar ve futbol pazarlayıcıları futbol kulüplerine sahiptir veya ortaktırlar. Bir futbol takımı, günümüzde, sahiplerinin isteğine bağlı olarak (ulusal-uluslararası) piyasalarda alınıp satılabilen ticari bir maldır.

Öte yandan üç büyükler diye adlandırılan kulüpler ise (Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş), kongrede seçilen, medyanın desteğini sağlamış, kişi ya da grupların (sermaye sahiplerinin) mülkiyetinde olurken; diğer kentlerde kulüpler yerel yönetimler (belediye, il özel idaresi vb.), kente yatırım yapmış sermayedarlar ya da holdingler ile kimi kamu kuruluşlarının öznel bir bölümünün sahipliği ve denetimi altındadır.


Yukarıda anlatılanlar özetle yerel yönetimlerin ve politikacıların futbol kulübü sahipliği gerek siyasal bağların güçlenmesinde gerekse başarının psikolojik doyum sağlaması ve başarıdan yerel yöneticinin kendisine pay çıkarması açısından önemlidir. Tamda bu noktada Uşakta neredeyse başarısızlıkta bile siyasetçilerimiz kendilerine rant sağlamak istiyorlar. Çok değil daha birkaç ay önce bir yerel yönetim krizi yaşandı Uşakta. Sadece ithamlar ve buna bağlı olarak siyasi getirim. Kulüpler, federasyon ve yerel yönetimler bu bağlamda soruşturulmalı ve irdelenmelidir. Uşak bu durumu hak etmiyordu yaftaları yapmayacağım yâda siyasi liderlerin mitingi sırasında kaçıncı sırada olduğunu hangi ligde oynadığını dahi bilmediği hâlde taktığı Uşakspor atkısından nasıl bir anlam çıkarılacağını size bırakıyorum.

Amatör Ruh Profesyonel Kadro

Mesela size Uşak sporun muadili bir örnek vermek istiyorum. Göztepe, 1997 yılında genel kurulda yapılan tüzük değişikliğiyle futbol şubesini şirketleştirip, (Uşaktaki örneği Umpaş) Yeni Asır grubuna devretmesinin ardından 1998-99 sezonunda 17 yıl aranın ardından Süper Lig´e yükselme sevincini yaşamış 1999-2000 sezonunda veda ettiği Süper Lig´e sonraki sezon yeniden dönen Göztepe,2001-2002 sezonunda ligi 7. sırada bitirmeyi başarmış bu başarılı sezondan sonraki süreç, Göztepe´nin adeta çöküş dönemi olduğu A.Ş´nin bağlı olduğu grubun yaşadığı maddi sıkıntılardan etkilenen sarı-kırmızılılar 2002-2003´te Süper Lig´den, 2003-2004´te Lig A´dan, 2004-2005´te de Lig B´den düşmüş. 5 sezonda 4. kez küme düşme acısını yaşamış. Göztepe, Avrupa Fuar Şehirleri Kupası´nda (şimdiki UEFA Kupası) 1968-69 sezonunda yarı final oynamış ve bu başarıyı gösteren ilk Türk takımı olmuştu. 1925 yılında kurulan Göztepe, 2006-2007 sezonunda tarihinde ilk kez amatör kümeye düşmüş oldu.

Şimdi hepinize soruyorum aralarındaki fark ne? Bana soracak olursanız şu anda iki takımda Amatör ligde ve fark bir futbol takımı zamanında UEFA kupasında çeyrek final oynadı diğeri oynamadı. O halde İrfan Erdoğan"a hak vermemek elde değil. “Ne Dünyada ne de Türkiye"de hiçbir takım başarısız olup küme düşmekle amatör olmaz; yâda karşılaşmaları kazanarak profesyonelliğe terfi etmez.”

Ve Aşigolar ( Bu bölüm Nacizane yeni nesil yazarlarımızdan Flying Dutchman aittir Teşekkürler)

Son olarak Aşigolara bir önerim var. İngiltere takımlarından AFC Bournemouth'un taraftar grubu "The Cherries"e Türkiye'den bir kardeş tribün grubu arıyor. AFC Bournemouth 1875 tarihinde kurulmuş 134 senelik bir kulüp. Maçlarını 10.000 kişilik Dean Court Stadyumu'nda oynuyorlar ve şu anda İngiltere dördüncü kademesi olan Coca Cola League Two'da mücadele ediyorlar. Kulübün renkleri kırmızı-siyah tıpkı Uşak sporumuz gibi. Aldığımız bilgiye göre Türkiye'den bir kaç kulüple bağlantıya geçmişler ancak sonuç alamamışlar. Bu kardeşlik elbette karşılıklı materyal alışverişi, pankart değişimi ve elbette iki takım taraftarlarının birbirlerinin maçlarına eşlik edebilmesi gibi eylemleri içeriyor. İngiliz kulüplerinin FA ile yaptıkları anlaşma gereğince kardeş taraftar grupları vize olmadan sadece pasaport ile ilgili takımın maçlarını izlemek için İngiltere'ye gelebiliyorlar. "AFC Bournemouth Independent Supporters Association" yani AFC Bournemotuh Bağımsız Taraftar Derneği'nin de FA ile böyle bir anlaşması mevcut.

Konu hakkında gönüllü taraftar grupları üyeleri iletişimde oldukları insanlarla bağlantıya geçerlerse seviniriz. Tabi bazı şartlar aranıyor. Türkiye'den kendileriyle işbirliği içine girecek tribün grubunun toplu halde bir yasal kovuşturmaya tabi tutulmamış olması, yurt dışından ulaşımının problemli olmaması gibi. İlgilenen tribün gruplarının yönetim kademesindeki isimlerin manns.carl74@yahoo.co.uk e-posta adresine kendi stadyumları ve taraftar fotoğraflarını veya videolarını yollaması yeterli olacaktır.

Eğer AFCBISA konu hakkında onay verirse bunun karşılığında, karşılıklı kültürel alışverişe iştirak edecek ve İngiltere yolculuğuna katılacak isimlerin ve bilgilerinin AFC Bournemouth Independent Supporters Association 45South RoadSpringbourne Bournemouth BH1 4PB adresine yollanması gerekiyor. AFCBISA'nın şu anda Polonya Ligi takımlarından Wisla Krakow ultraları ile mevcut bir işbirlikleri var belirtelim.

Sevgili Uşakport okuyucuları başka bir yazımda da Uşak basketbol takımından bahsedicem, tekrar görüşmek üzere hoş çakalın.